Hastaneler Sağlıkhaneye Dönüşür mü?-Dr. Cenk TEZCAN

Sağlık, hemen bütün ülkeler tarafından kabul edilmiş evrensel ve anayasal bir haktır. Çok derine girmeksizin, ülkemizde de ‘sağlık hakkının’ en az iki bileşeni olduğunu söyleyebiliriz. Sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı ve sağlıklı olma hakkı.

Diğer yandan, Dünya Sağlık Örgütü sağlığı; “sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hali” olarak tanımlamaktadır.

Her iki tanım arasındaki anlam farkından fazlası, ne yazık ki anayasal hak olarak tanınan sağlığın, devletler ve sağlık sunucuları tarafından tamamen ve sadece “hastalık” sağaltımı tarafında değerlendirilmesi ve sistemin bireyleri, sadece “hasta” oldukları zaman tanıması, değerlendirmesi ve müdahele etmesi keyfiyetini getirmektedir.

Tamamen hasta ve hastalık üzerine yoğunlaşan bir sağlık sisteminin, toplumsal gelişim konusunda sınıfta kalması kaçınılmazdı. Keza, geldiğimiz noktada dünyada yaşayan her 4 kişiden biri kronik hasta, dünya çapında sağlığa harcanan para ise 2020 itibarı ile 8 trilyon Amerikan Dolarına (Dünya GSMH %10’u) yaklaşmış durumdadır. 2030 senesi için yapılan tahminler bu rakamın 11 trilyon Doları aşacağı yönündedir.

Hastalıkların önlenemediği ve buna ragmen maliyetlerin sürekli artış trendinde olduğu mevcut sistemin başarısızlığı, rakamlardan da anlaşıldığı gibi aşikardır. İşleri düzeltmek için, yeni düşünce kalıplarına, yeni iş modellerine, yenilikçi çözümlere ihtiyacımız var.

Bu açıdan bakıldığında, çözümlerin en önemlisi, “hasta olmama” refleksinin topluma kazandırılmasıdır. Toplumun büyük kısmını tehdit eden kronik hastalıkların çoğu, yaşam biçimi ve yaşla ilgilidir. Sağlık harcamalarının %70-75’i de kronik hastalıklara harcanmaktadır. Buna göre, anayasada sağlıklı olma hakkı karinesini ciddi olarak devreye sokmamız gerekiyor.

Artık dünyada sağlıkta dönüşüm, hastalar için daha çok ve daha büyük hastaneler yapmak anlamına gelmiyor. Tersine, insanların hastaneye daha az gidecekleri, hatta hastaneden uzak duracakları sistemler inşa etmek üzerine çalışıyor yenilikçi ülkeler.

Geleceğimizi etkileyecek sağlık ile ilgili trendlere göz attığımızda;

  1. Demografik değişiklikler
  2. Kişiselleşen bir sağlık
  3. Kişiye özel bir sağlık
  4. Biyoteknoloji
  5. ve Dijitalleşmenin etkili olacağını söyleyebiliriz.

Demografik olarak insan ömrünün uzadığı bir gerçek. 1900’lu senelerin başında 42 civarında olan doğumdan ölüme ortalama yaşam, günümüzde 80’leri aştı. Tıptaki gelişmeler ve biyoteknolojik uygulamalar sayesinde 2030 senesinde doğacak çocukların ortalama 100 yaşına kadar yaşayacağını söylüyoruz. Bu umut verici bir açıklama olsa da, yaşlanma ile artan kronik hastalıkların ve emekli olarak yaşanacak 35-40 senenin olumsuz etkilerini bertaraf edecek çözümler geliştirmeliyiz.

  1. yüzyılın başından itibaren hayatlarımızı dönüştüren dijital teknolojiler, aslında yukarıda bahsettiğimiz dönüşümü gerçekleştirmek için en büyük destekçimiz. Sensörler, giyilebilir teknolojiler, nesnelerin interneti, web 3.0, veri mühendisliği, yapay zeka; kişiselleşen bir sağlık anlayışına yelken açmamızı sağlayacak.

Sağlıkla ilgili yeni düşünce kalıplarından belki de en önemlisi, 21. yüzyılda insanların kendi sağlıklarından sorumluluk almak zorunda olması. İnternetin bilgiye erişim konusunda sağladığı demokratizasyondan beridir, zaten insanların bir kısmı, düne nazaran sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek için çok daha fazla çaba gösteriyor. Bir çok insan, sağlık verilerini ölçen akıllı saatler, bilezikler kullanıyor.

          İnternetin ve sensör teknolojilerinin hızlı gelişimi, kişilerin/hastaların verilerini 7/24 uzaktan takip etmemizi, gerektiğinde müdahale edebilmemizi, sağlıkları hakkında bilinçlenmelerini ve sorumluluk almalarını – ki bu kısmı geri ödeme kurumları tarafından talep edilecek – ve özellikle kronik hastaların teşhis ve tedavilerinin uzaktan yönetilebilmesini sağlayacak. Önümüzdeki 10 senede, milyarlarca sensörün, giyilebilir, yutulabilir, implante edilen teknolojiler aracılığı ile bu amaçla kullanılacağına şahit olacağız. Günümüz akıllı saatlerinin birçoğu, EKG çekiyor, SpO2 ölçüyor, attığımız adımı, uykumuzun süresini ve derinliğini hesaplıyor, hayatla bağdaşmayan kalp ritimlerini veya düştüğünüzü acil birimlere haber veriyor.

Gelecekte sağlık hizmetleri kesin bir şekilde hastanenin dışına çıkacak. Bugün sadece hastalıklar ve hastalar üzerine odaklanan sağlık sistemi, insanların hastalanmaması için çalışan bir kurguyu da üstlenecek. Hastanenin dışında; mobil sağlık şirketleri, teknolojik evde bakım şirketleri, Uber’in sağlık versiyonu, sağlıklı yaşam temelli sağlık sigorta firmaları gibi birçok yeni oyuncuyu da sahada göreceğiz.

Günümüzde sağlıkla ilgili kullanabileceğiniz 100.000 üzerinde sağlık ve fitness akıllı telefon uygulaması var. Hamilelik ve menstruasyon takibinden tutun, kendi kendinize yapabileceğiniz renk körlüğü testi, duyma testi ve semptom sorgulayan ön-tanı uygulamaları mevcut. Tabii ki bunlar doktorların yerini almayacak ancak ne zaman doktora gitmeniz gerektiği konusunda sizleri yönlendirecekler.

          Yapay zekâ sağlığın birçok seviyesinde kullanılacak. Sizden veri toplayan akıllı sistemler, veriyi bilgi haline getirecek ve mesajlarla sağlığınızı/hastalığınızı daha iyi yönetmenizi sağlayacak. Dijitalleşen sağlıkta, bilgi tarihte ilk kez doktorun ekranına yansıtılacak. Demokratikleşen verinin (dünya ile senkron çalışan bir veri ağından bahsediyorum.) kullanımı ile, diyabeti ve yüksek tansiyonu olan 65 yaşında Japon bir kadının ülkemizde meme kanseri tedavisi aldığında, hangi ilaçların daha yararlı ve/veya zararsız olduğunu sistemden almak ve uygulamak mümkün olacak.

          Kök hücre çalışmaları ve doku mühendisliği, organların laboratuvar ortamında yaratılabileceği bir gelecek vaat ediyor. Sinir hücrelerinin yeniden oluşturabileceği, felç durumunun ve Alzheimer, Parkinson gibi hastalıkların ortadan kalkacağı konuşuluyor tıp dünyasında… Genetik testlerin hangi hastalıklara yatkın olduğumuzu söylediği, anne karnında genetik cerrahi müdahalelerde bulunulduğu, CRISPR tekniği ile hastalıklı DNA parçalarının sağlıklı olanla değiştirileceği bir geleceğe yelken açtık.

DNA yapımıza uygun ilaç ve besinlerin üretildiği, şişmanlamadan istediğimiz her şeyi yiyebileceğimiz, yan etkileri olmayan ilaçları kullanacağımız bir gelecek bekliyor bizi…

Ancak bütün bu saydığımız trend, teknoloji ve uygulama, tek başına ölümü geciktirmekten daha fazlasını sağlamayacak. Sağlıklı yaşamayı bir davranış değişikliği haline getirmemiz, sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek zorundayız. Yeterince su içmeyi, kaliteli ve yeterli bir uyku alışkanlığı edinmeyi, aktif bir yaşamda, sağlıklı ve dengeli beslenmeyi ve günlük stresimiz ile baş etmeyi yaşam rutinimiz haline getirmeliyiz. Dijital teknoloji tün bunlar için dışarıdan yardım almamızı olanaklı kılıyor. Ancak o zaman, yaşamı uzatma şansı bulacağız!

Son söz olarak, Tıp biliminin de, ölümün geciktirilmesinden ziyade yaşamın uzatılması ve kalite seviyesinin artırılması yönünde odağını genişletmesi gerektiğini dikkatlerinize sunmak isterim.

Sağlıklı yaşamlar kurmak üzere…

Dr. Cenk TEZCAN

Medikal Fütürist

Önceki TBD 2022 Etkinlik Takvimi
Sonraki CEPIS 66. Genel Kurulu Yapıldı-Serap Bilgiç AKTEPE

Benzer Yazılar

Konuk Yazarlar

Penetrasyon Testlerinin (Pentestlerin) Hukuki Durumu ve Zararlı Yazılımlar

Av. Gürkan Özocak, LL.M. Köksal-Özdamar-Özocak Avukatlık Ortaklığı [email protected] 06.11.2017   PENETRASYON TESTLERİNİN (PENTESTLERİN) HUKUKİ DURUMU VE ZARARLI YAZILIMLAR (TCK m. 245/A) Türk Ceza Kanunu’nda bilişim suçları, 243 ilâ 246. maddeler