Son Yılların Üç Önemli Bilimsel Devrimi Ve Tırtıldan Kelebek Olma Okulu

Prof. Dr. Türker Kılıç

Avrupa Bilim ve Sanat Akademisi Üyesi

BAU TIP Dekanı, Beyin Cerrahı

Üniversiteler; bilginin, toplum için, teknoloji için, hayat için sistematize edildiği kurumsal organizasyon ağlarıdır. Bilgi güçtür, dolayısıyla bilgisizlik güçsüzlüktür. Bilgisizlikten doğan boşluğu hiçbir teknoloji, maden, inanç ya da para birimi dolduramaz.

Bilgi, kişinin yaşamı algılayışını değiştirir. Yaşantılara karşı algının değişmesi, kişinin yaşamını da değiştirir çünkü yaşam, insanla yaşantılar aracılığıyla konuşur. Tıp fakültesinde intörnken, anoreksiya nervoza (çok kilolu olduğuna inanma ve bu nedenle sürekli kilo verme çabası içinde olma hastalığı) tanılı bir hastam oldu. Büyük şans eseri hastam tek yumurta ikizin tek kardeşiydi. Genomu aynı olan kardeşinin herhangi bir sağlık sorunu olmadığı halde anoreksiyalı hastam 35 kilo olmasına rağmen kendisini aşırı kilolu olarak algılıyordu. Hastamın zihni ve yaşantısı bu yanlış algı üzerine yapılanmıştı. Bu tecrübeden anladım ki her insan olanı kendisine göre (farklı) algılıyor ve olanı algılama biçimi yaşamını belirliyor (yaşamını oluşturuyor). Dolayısıyla bizler kendi zihin evrenimiz içinde varız ve kendi zihin evrenimiz yaşayış şeklimizi de belirlemekte.

Bilimsel devrimler doğrusal gelişmezler; tıpkı soğan katmanları gibi küresel katmanlar halinde, sonraki bir öncekini yanlışlayacak şekilde değil, bir öncekini de kuşatacak şekilde gelişirler. Bilimsel devrimler farkedelim ya da etmeyelim yaşam algımızı değiştirir. Önce bilimsel devrimler olur, daha sonra siyasetçiler bu değişime göre toplumu değiştirirler. Bu nedenle bilim siyaseti de belirler. Galilei teleskobu bulur dinler tarihi değişir, James Watt buhar makinesini bulur dünya ekonomi tarihi değişir, Dr. Gregory Pincus doğum kontrol hapını bulur kadın sosyolojisi değişir, Gutenberg matbaayı bulur dünya tarihi değişir.

Son 3 yılda aynen Galilei’nin teleskobu, Gutenberg’in matbaası kadar önemli olduğuna inandığım, dünyaya bakışımızı yani yaşamımızı değiştirecek nitelikte önemli üç önemli bilimsel devrimin buluşları yapıldı, yayımlandı. Bunlardan ilki “Laniakea” (2014 Ekim’de Nature’da yayımlandı), bütün evrenin tek bütünlük ve bağlantısallıkta enerji kümesi olduğunu ortaya koydu. Diğeri, “Epigenetik”, zaten yıllardır literatürde var olan bir kavramdı ancak son 3 senede ek bilgi ve sağlam kanıtlar elde edildi. Bir diğeri de “connectome”, beyin ve zihin yapısının ne olduğuna dair bilgiler ortaya konmaya başladı.

Resim 1: Laniakea; evrendeki tanımlanabilen enerji alanlarının bir bilgisayar simülasyonunda gösterilmiş teorisidir. Kırmızı nokta samanyolumuzu gösterir. Evren bağlantısal bir bütünlük içindedir.

Galilei’nin teleskobu kadar önemli ilk gelişme: ‘Laniakea’

Bu 3 sözcükten Laniakea, Haiti dilinde “ölçülemeyen cennet” demek. Bununla başlayalım:

Newton madde fiziğini buldu ve mıknatısın demir olan kısmıyla ilgilendi. Demir nasıl düşer, nasıl çarpar, nasıl uçak olur, nasıl gemi olur yüzer bunun fiziğini keşfetti.

Demir olan mıknatısın bir de manyetik çekim alanı vardı ve bu görülmeyen güç, enerji  Einstein, Tesla, Heisenberg gibi bilim insanları tarafından anlaşıldı ve elektrik, CD, telefon, MR, hızlı tren olarak yaşama sunuldu. Anlaşıldı ki insan aklının erişme sınırlarının uçlarında sonsuz küçükte ve sonsuz büyükte, madde değil, enerji fiziği kuralları işliyor.

Avrupa Rönesansı’nın bilimini yaratan Newton fiziği, maddenin ana unsur, yaratılan enerjinin ise sonuç olduğu ilkesiyle gelişti. Oysa algılamakta güçlük çekiyoruz ama biliyoruz ki artık enerji, maddeyi yaratan ana unsurdur. (Yani yaşamımızı belirleyen esas unsur madde değil, enerjidir.) Enerji maddeyi yaratır.

İşte Laniakea, tüm evrenin enerji olduğunu, her noktasının diğeriyle bağlantısallık ve bütünsellik içinde olduğunu ortaya koyan Nature’de yayımlanan yazının kavramıdır. Bana göre bu bilgi Galilei’nin dünyanın güneşin çevresi etrafında dönmesi kavrayışı kadar kıymetli.

Laniakea bana şunu anlatır: Bütün evren tüm bilinen enerji biçimlerine göre tek bir yapı olarak incelendiğinde ve bütün olarak bir bilgisayar programına konulduğunda biz bütün yapının birbiriyle entegre ve bütünsel bir sistem içerisinde olduğunu görüyoruz. Kısacası evrende herşey bütünlük içinde ve herşey birbiriyle bağlantısallık halinde. Biz bundan sonraki yaşamımızda maddenin esaslığından değil enerjinin esaslığından yola çıkmak zorundayız. Bu çalışma bence dünyayı algılayışımızı değiştirecek nitelikte önemli ve Galilei’nin teleskobu kadar mühim.

İkinci önemli bilimsel gelişme: Epigenetik

1953’te DNA sarmalını keşfeden Watson ve Crick 1962’de Nobel’i aldılar.  DNA’dan RNA; RNA’dan protein zincirinin elde edildiği görüşünü doğrulukla belirttiler. Diğer yandan, bu reaksiyonun tersten olmadığını (bir kanıt olmadığı halde) öne sürdüler. “Geni” mutlak kılan bu anlayış yerleşti.

Hatta 2001’de insan genomunun nükleotid sırası bulunduğunda (İnsan Genom Projesi tamamlandığında) “insanın genomu” yani genlerinin toplamı olduğu düşüncesi yerleşti. Bu anlayışa göre insanın biyolojik kaderi genler tarafından belirlenmekteydi; insanlar genleri kadar yaşayan, genleri kadar hasta, genleri kadar başarılı (zeki), hatta genleri kadar mutlu varlıklardı.

Epigenetik bize DNA, RNA, protein yolunun tersten de doğru olabileceğini göstermekte. Protein yapısını değiştiren herşey, her aksiyon potansiyeli, her çevresel faktör, hatta düşünce DNA’yı değiştirebilir.

Bu bilimsel bilgi insanı, gen yapısının tutsağı olmaktan çıkarmakta, düşüncesine ve yaratıcılığına DNA’sını bile etkileyebilecek güç ve özgürlük alanı sağlamaktadır.

Resim 2: Nörozihin (=connectome), Laniakea’nın evren tanımı gibi zihin yaratan organ olan beynin bağlantısal bütünlüğünü ortaya koyar.

Üçüncü önemli Gelişme: Beyin zihin yaratan organdır

Son 3 yılda beyin- bilinç – zihin anlayışımızda da büyük değişiklikler oldu. Bu yenilik nöron teorisinden bütüncül enformasyon ağı yani “connectome” yani nörozihin teorisine geçiştir. Buna göre bilinci oluşturan 100 milyar nörondan oluşan, organ olan beyin değil; 2 üzeri 100 milyar olasılık içeren bir enformasyon sistemi bütünüdür. Bu anlayışa göre beyin zihin yaratan organdır. Nörozihin ise et olan beyin ile bilgi ağı bütünü olan zihin arasındaki arayüzdür. (Beyin ile zihin arasındaki ilişkiyi -tek bir uçağı bir nörona benzetirsek-  uçak ile havayolu şirketi arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. İkisi arasında nasıl bir ilişki varsa nöron ile zihin arasında da bu şekilde bir ilişki vardır. Bu bir organizasyon ağıdır ve aynı nöron ile zihin arasındaki ilişkiyi ortaya koyar.)

Tek yumurta ikizleri aynı genoma sahip oldukları halde, farklı ortamlarda yetiştiklerinde farklı zihin yapılarına sahip olduklarına göre; insan genomu değil, nörozihni – “connectome”’udur. Bu “beynin bilgi ağları” anlayışı, insanı organ olan beynin sınırlarından alıp, bilgi ağı olan zihnin sınırsızlığına ulaştırmıştır.

Bu 3 önemli bulgu bizim sadece bilim anlayışımızı değiştirmekle kalmamış aynı zamanda yaşamla ilişkimizi de yenilemektedir. (Biliyorsunuz tıpta bilgi 22 ayda iki katına çıkıyor. Öyleyse esas olan bu bilgi yükü değil onun ne şekilde kullanılabileceğinin öğrenilmesidir.)

Zihinle Laniakea arasında da üzerinde düşünmesi zevkli bir analoji  var: Evren nasıl bütünlük ortaya koyan bir bağlantısallık ağı ise, nörozihin de beynin yarattığı bir bağlantısal bütünlük..

Büyük gelişmeler sağlayan İbni Sina, Newton, Freud, Marx, Adam Smith, Watson ve Crick gibi önder bilim insanlarının buluşlarının yarattığı devrimler insan anlayışını, yaşam kültürünü değişmiştir. Günümüzde de bilimsel devrimlerin sağladığı değişim geçmişte olduğu gibi, insan yaşamını ve düşüncesini, yaşam algılayışı ve psikolojisi derinden değiştirmektedir. Bu yeni bilgi katmanları yaşam kültürümüzü de değiştiriyor. Yaşadığımız yıllardaki, insanlık tarihinde ender rastlanan hızda olduğuna inandığım bu metamorfoz, bu değişimin Laniakea, Epigenetik ve connectome=nörozihin üzerinden olacağına bir bilim insanı olarak inanıyorum.

Lanieakea, epigenetik ve  nörozihin demektedir ki; insanlar tek bir vücudun hücreleri gibi bütünlük ve bağlantısallık içinde varolurlar. Ve bu güçlü olanın genini aktardığı, güçlünün doğal seleksiyonda ona geçtiği “gen bencildir” kültüründe değil, kooperasyonun ve işbirliğinin önde olduğu anlayışta yaparlar.

Düşünce; genden, inançtan ve maddeden üstündür

Maddeden enerjiye, genden düşünceye, beyinden  zihine, ‘ben’den laniekeaya bu geçişler, bize düşüncenin inançtan ve maddeden üstün olduğunu yeniden ve farklı bir bilimsel anlayışla ortaya koyar.

Düşünce, genden, inançtan ve maddeden üstündür. Çünkü maddeyi, biyolojiyi ve bilinci şekillendirme yeteneği vardır.

Bir bilim insanı olarak görüyorum ki, maddeden enerjiye, genden düşünceye, beyinden  zihine yuvamız dünyadan, yuvamız laniakeaya geçiş dönemindeyiz. Her metamorfoz, her devrim, her dönüşüm zordur. Bu zorluk toplumsal alanda kendisini savaşlar, ekonomik krizler, kıyıya cesedi vuran çocuklar, onlarca şehit cenazeleri olarak gösterebilir. Bu acı her dönüşümün, her metamorfozun doğasındadır. (Her dönüşen, önce kendini sindirmek zorundadır.)

Bilimsel dönüşümlerin benzerlik kurulabileceği en güzel biyolojik dönüşümlerden biri tırtılın kelebek olmasıdır. Kelebek olacak tırtılın önce kendi kabuğundan vazgeçmesi ve kendi varlığını gelecekteki varlığı için eritmesi gerekir. Her tırtıl kelebek olamaz, kelebek olacak tırtılın yeterince “imaginary cells” , hayalci hücreler yetiştirmesi gerekir. Bu hayalci hücreler, diğer tırtıl hücreleri ile aynı genom yapısındadır ama bu hücreler tırtıl olmaktan sıkılan “rahatsız” hücrelerdir. Farklıdırlar, rahatsızdırlar.

Diğer tırtıl hücreleri, büyürler, gelişirler, günü geldiğinde ölmeyi seçerler, apoptoza (hücrenin programlanmış ölümü) uğrarlar. Bu hayalci hücreler ise yaşamayı ve yaşatmayı seçerler ve sayı eğer belirli bir eşiği aşarsa başlarlar kelebeğin vücudunu oluşturmaya.

Ölümden, kaostan ve savaştan yeni bir dünya, bir kelebek yaratırlar.

Bir tırtılın kelebek olup olamayacağını belirleyen, hayalci hücrelerin sayısıdır. Bazı hayalci hücreler değişime girerken ölümden, kaostan ve savaştan yeni bir dünya yani bir kelebek yaratırlar.

İşte bu okul, BAU TIP, tırtıldan kelebek olma sürecinin adıdır. Bu nedenle zordur ve başarması zevklidir. Yeni eğitim yılımızın, tırtıldan kelebek olma yolumuzda hepimize yeni bilimsel, düşünsel, bilimsel ufuklar açmasını dilerim. Sizler bizim ve güzel ülkemizin hayalci hücreleri olun ve güzeli, yaşamı, yaratmayı ve çalışmayı seçin..Seçin ki önce kendinizi sonra dünyamızı bir kelebek güzelliğine kavuşturun.

Kelebekler, tırtıllardan güçlüdür..

 

Önceki Siber Yıldız Yarışma Sonuçları Açıklandı
Sonraki Dörtnala at süren dedem...

Benzer Yazılar

Konuk Yazarlar

Penetrasyon Testlerinin (Pentestlerin) Hukuki Durumu ve Zararlı Yazılımlar

Av. Gürkan Özocak, LL.M. Köksal-Özdamar-Özocak Avukatlık Ortaklığı [email protected] 06.11.2017   PENETRASYON TESTLERİNİN (PENTESTLERİN) HUKUKİ DURUMU VE ZARARLI YAZILIMLAR (TCK m. 245/A) Türk Ceza Kanunu’nda bilişim suçları, 243 ilâ 246. maddeler

0 Comments

No Comments Yet!

You can be first to comment this post!