Sunuş (Ocak Sayısı)

Geride bıraktığımız yıl boyunca İnternette yapılan aramalardan bazıları oldukça düşündürücü. Bunlardan özellikle üçü çok anlamlı:

  • Nasıl güçlü kalınır?
  • Nasıl iyileşilir?
  • Nasıl ileriye bakılır?

Bugün pek çok kişinin, firmanın ya da ülke yönetimlerinin de yanıt bulmayı istediği sorular bunlar.

Görünen o ki geçtiğimiz son iki yıl insanlık tarihinde yaşanmış olağanüstü dönemler olarak çokça anılacak.

Yaşanan bu sürecin öğrettikleri ve kazanılan deneyimler büyük olasılıkla geleceğe yönelik kararlarımızı da etkileyecek.

Bugünden bazı köklü değişimleri görmek de olası:

  • Küresel salgın nedeniyle bilişime ve bilişim kaynaklı çözümlere gereksinim arttı;
  • Yerleşke bağımsız çalışma anlayışı daha çok benimsendi;
  • Eğitim, sağlık, bankacılık ve sigortacılık gibi pek çok uygulamanın internet üzerinden kullanımı arttı.

Bu gereksinimler doğrultusunda, iletişim altyapılarının geliştirilmesi, bu yöndeki yatırımların artırılması ve sözkonusu olanakların daha ucuza sunulması beklenmekte. Oysaki teknoloji ürünlerinin dövize bağımlı olması, içinde bulunduğumuz dönemde halkın bu ürünlere ve dolaylı olarak ta bu ürünleri kullanarak gerekli hizmetlere erişimini olumsuz etkilemekte. En azından bu ürünlere ilişkin vergi uygulamalarının gözden geçirilmesi ve gerekli iyileştirmelerin yapılması yararlı olabilir.

Birebir iletişimin hiçbirşeyin yerini tutamayacağı açık. Ancak pek çok işin uzaktan ve bilişim olanaklarıyla gerçekleştirilebilmesi, küresel salgın örneğinde olduğu gibi olağanüstü durumlarda işlerin sürekliliğinin sağlanması bakımından önemli. Öte yandan başka bir gerçekle de karşı karşıyayız. Özellikle bilişim alanında çalışanlar, yurdışında ücretler bakımından daha iyi koşullarda iş bulabilmekte, bu işlerde ülke değiştirmeden uzaktan çalışabilmekteler. Bu da yerli firmaların, gereksinim duyduğu bilişimcileri bulmasında sorunlar yaşanmasına neden olmakta. Zaman zaman uzaktan çalışma ile yürütülen yurtdışı işlerde, ücretlerin yer yer sanal para sistemi üzerinden ödenmesi, elde edilen gelirin vergilendirilmemiş olması, kimi zaman da çalışanların sosyal güvenlik haklarının kapsam dışında tutulması ve en önemlisi de yetişmiş ve yetkin bilişimcilerimizden oluşan işgücümüzün her geçen gün kaybı ileriye dönük olarak bugünden çok önemli sorunlarla karşılaşılabileceğinin de bir göstergesi.

Bunlar olurken, bir taraftan da bilişim alanındaki çözümler daha gerçeğe yakın ve belki dokunma, koku alma ya da duyumsama gibi özellikleri de deneyimleyerek daha da ilerlemekte. İşte “metaverse” diye sıkça anılan kavramı da bu kapsamda düşünebiliriz. Bu kavramı “sanal evren” ya da “gerçekötesi” olarak Türkçeye çevirebiliriz. Anımsayacaksınız, sanal gerçeklik (virtual reality:VR) terimi, araştırma şirketlerinin teknolojik eğilimlere ilişkin öngörülerinde uzunca bir süre yer aldı. Bir süre sonra sözkonusu araştırma şirketleri daha ileri bir çözüme ulaşıldığından hareketle bu kavramı artırılmış gerçeklik (augmented reality: AR) olarak adlandırdılar. Bir sonraki aşama gerçeğe biraz daha yaklaşılan sürükleyici deneyim (immersive experience) oldu. Ve şimdi gelinen aşamada ise kurulan ya da kurulacak olan sanal bölgeleri, işyerlerini, alışveriş ve spor merkezlerini, sağlık kurumlarını ve belki devlet kurumlarını fiziksel olarak yerinizden ayrılmadan sanal bir kimlikle (avatar) ziyaret edebilecek ve gereksinimlerinizi karşılayabileceksiniz. Sanal evrende yer tahsislerinden söz edeceğiz. Siber uzayın sınırsız bir alan olmadığını unutmamakta yarar var; bir süre sonra maliyetlerin inanılmaz boyutlara ulaşabildiğini görmemiz şaşırtıcı olmayacak. Sanal evrende belki başka bir ülkede yaşayan arkadaşınızla örneğin tenis karşılaşması yapabilecek, yine başka bir kentte gezgin olarak zaman geçirebilecek ya da oradaki bir alışveriş merkezinden istediğiniz bir ürünü görerek alabileceksiniz.

Şimdilerde, internette yapmış olduğumuz basit işlemler üzerinden bile nasıl bir tüketici eğilimi çıkarılabildiğini ve bu bilgilerin ürün pazarlama işinde kullanılabildiğini düşünecek olursanız sanal evren (metaverse) kavramıyla yaşam biçimimiz ve eğilimlerimiz konusunda nasıl daha da ileri sonuçlara varılabileceğini kolaylıkla kestirebilirsiniz. Kişisel verilerin gizliliği konusu, başka bir boyutta ama bu kez çok daha büyük bir özenle ele alınmak zorunda olacak.

Yarar ve zarar dengesini koruyarak bu dünyada yaşayan tüm canlıların yararına olabilecek tüm iyi yöndeki teknolojik gelişmelerin içinde olmak ve destek vermek, bizler için şu an düşünebileceğimiz en olumlu yaklaşım olacaktır.

Yazının başında, güçlü olmak, iyileşmek ve ileriye bakmak gibi kavramların üzerinde durmuştuk. Bilişim alanında küresel salgınla birlikte bu ve buna benzer olumsuz koşulların olma olasılığı üzerine kafa yormuş olanlar ve önceden bu yönde önlemlerini geliştirenler, teknoloji altyapılarını bu yönde hazır tutanlar, yeni koşullara daha hızlı uyum sağlayabildiler; işlerini sürdürebildiler. Hiç kuşkusuz bundan sonra da öyle olacak. Değişmeyen kuraldır; yine önceden alacağımız önlemler, sonradan karşılaşabileceğimiz olumlu ya da olumsuz koşulların boyutunu belirleyecek. Geleceğe bilişim teknolojileriyle hazırlananlar, yarışı çok daha önde tamamlayabilecekler.

Tüm okuyucularımız için 2022’nin çok iyi bir yıl olmasını diliyorum.

Önceki Gündem: Yapay zekânın siber güvenliğe etkisi ve nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi
Sonraki Kutup Araştırmalarının Koordinasyonu TÜBİTAK MAM KARE’de

Benzer Yazılar