Söyleşi: TBD Yönetim Kurulu Üyesi Ceyda Süer

 

Serap Bilgiç Aktepe

TBD Yayın Kurulu Üyesi

[email protected]

S.B: Sizi tanıyabilir miyiz? Okullar yıllarınız, Üniversite tercihi ve ardından iş hayatı yolculuğunuz nasıl başladı ve sürdü?

C.S:  TED Ankara Koleji’nin ardından ODTU Elektrik Elektronik Mühendisliğinden mezun oldum. Üniversite tercihimde Matematikçi olan babamın etkisi büyüktür; genetik mirasım teknik alanlara zaten çok yatkındı ve en rahat okuyabileceğim bölümlerin mühendislikler olduğuna karar verdim. Öğrenciliğim boyunca da bu kararımın yerinde olduğunu gördüm. Tüm sosyal etkinliklerim üniversitede başladı; tenisle bu şekilde ODTÜ kortlarında tanıştım.

Son sınıfa doğru yaklaştığımda iş arayış telaşım başladı. Bölüm mezunlarımızın nerelerde çalıştığı, nasıl bir ortam ve koşullarla karşılaştıklarını araştırmaya başladım. Yıllığımıza ilan veren şirketlerin bizimle ilgileniyor oldukları düşünerek, 3. Sınıf yazından itibaren bu şirketlerin kapılarını çalmaya başladım. Teker teker ziyaret edip çalışma ortamlarını görmeye çalıştım. Bazılarının kapısı randevusuz gelen öğrenciye kapalıyken, bazıları yardımcı oldu. Kapısı açık olan şirketlerden biri HP’ydi ve ziyaretimde Bölge Müdürü ile görüşme fırsatı buldum. Hatta, bu ziyaret neticesinde, ofislerinde bir ay staj imkanı da yakaladım. Görevim bir satış mühendisinin teklif dosyasının hazırlığına yardımcı olmaktı. Bu hayatımın dönüm noktalarından biridir; iş hayatımda ne yapmak istediğim de burada şekillendi. Satışın mühendislik, mühendisliğin satış ve sosyal yanlarını görüp, istek ve yeteneklerimle bu alanın örtüşeceğini düşündüm. Teknik problemleri çözmek kadar insana dair her konu da, eğlenceli ve heyacan vericiydi benim için. Bu sebeple mühendislik eğitimim sonrasında insan bilimini temel alan satış ve iş yönetimine kaydım.

ODTÜ kariyer merkezimiz tek kapımızdı, ben de burada içinde ‘satış mühendisi’ geçen tüm ilanlara başvurdum. İlk dönüş NCR Bilişim Sistemleri’nden geldi. ‘Eagle Training Program’ adı verilen bir yeni mezun programı ile ilk işime başladım. Bir süre Amerika, bir süre Türkiye’de süren eğitim yılının ardından NCR Ankara ofisinde göreve başladım. Aldığım sorumluluklar arttıkça, iş, organizasyon, insan yönetimine doğru bakış açımdaki eksikliği farkettim. Bu açığımı kapatmaya destek olacağını düşündüğüm; çalışanlara özel tasarlanmış, Başkent Üniversitesi İşletme Mastırını tamamladım. İki yıl, bir yandan çalışırken bir yandan gece ders programlarına katılmak oldukça zordu ama ileriki yıllarda da; ‘iyi ki yapmışım’ dediğim, bana büyük katkı sağlayan bir MBA programı oldu.

NCR sonrası, sırası ile SBS (Siemens Business Services) ve Microsoft’da; farklı ‘Satış, İş ve Pazar Geliştirme Yönetimi’ görevlerini üstlendim. Bu dönemlerde, misafir öğretim üyesi olarak (haftada iki saat) Bilkent Üniversitesi (Business Information Management) İşletme Bilgi Yönetimi bölümünde Uluslararası Finans ve Uluslararası Pazarlama dersleri verdim. Halen Vodafone’da Kamu Sektörü Kıdemli Satış Müdürü olarak görev yapıyorum. Türkiye Bilişim Derneği Yönetim Kurulu üyesi olarak bilişim sektörüne; TurkishWIN (Turkish Women International Network) Ankara Chapter Lead olarak da kadın liderliği programlarına katkı sağlamaya çalışıyorum. Evliyim, bir kızım, bir oğlum var.

S.B: Bilişim Sektörü’nde olmasaydınız ne yapıyor olurdunuz?

C.S: Psikiyatri de okuyabilirmişim diye aklımdan geçmiştir ara ara. İnsanla ilgili her konu; dürtüleri, tutkuları; nasıl veri topladığı, nasıl yorumlayıp karar verdiği; beynin nasıl çalıştığı hep merakım oldu. İşim ve parçası olduğum STK’lar sayesinde çok farklı kültürlerden farklı insanlarla tanıştım. Her insanın hikayesinde, güçleri, potansiyeli gizli. İş hayatımın sürdüğü uluslararası şirketlerde; düşünce ve inanç yapısı farklı binlerce kişinin nasıl aynı hedefte birleştirilebildiğini, duygu birliğinin nasıl sağlandığını izliyorum. İnsanı çözmek, tüm teknik problemleri çözmekten daha heyecan verici benim için.

Sektörümüz her sektörü yatayda kesiyor; finans, üretim, lojistik, kamu, turizm, enerji, sağlık, eğitim her sektörün dinamiklerini iyi anlamayı gerektiriyor; ufku çok geniş ve tüm bu alanlarda insan etkeni performansın itici gücü.

S.B: Bilişim Sektörünün kadınlara sunduğu fırsatlar ve kadın liderliğiyle ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? 

 C.S: Türkiye’de Bilişim sektörü çalışanlarının yüzde 27’si kadın iken, AB ülkelerinde bu oran yüzde 20. Birkaç yıl önce yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde; yüzde 80 oranında kadın, teknoloji sektöründe, kariyer hedeflerine ulaşmak için ışık görüyor ve diğer sektörlerdeki kadınlara göre daha iyimserler. Diğer açıdan,  Teknoloji sektöründe liderlik seviyesinde yetersiz temsil edildiklerini düşünen kadınların oranı : yüzde 67. Bu rakam finans sektörü için yüzde 70, otomotiv sektörü için yüzde 85 ve enerji sektörü için yüzde 81. Gerek liderlikte, gerekse tüm görevlerde ‘kapsayıcılık ve bağlılığı’ politikalarına yerleştirmiş şirket ve kurumlar; sadece bir sosyal konuyu adreslemiş olmuyor, iş ve finansal sonuçlarına da bu durumun çok olumlu katkıları gözleniyor. Bu şekilde, şirket ve kurumlar, bilişsel çeşitliliği sağlamış; yaratıcılık, problem çözme, müşteri memnuniyeti, marka ve itibar yönetimi, tercih edilen işyeri olma, yeni pazarlara daha kolay girebilme, karar süreçlerinde ortak aklı kullanabilme ve yaratıcılık gibi birçok göstergede öne geçmiş oluyorlar.

Bunun farkında olan şirket ve kurumlar, insan kaynakları politikalarında kadınların her rolde; daha çok yer almasına yönelik stratejiler geliştiriyor. Çalıştığım dünya şirketleri, kadın liderliğini ve ‘çeşitliliği, dahil olmayı’ desteklediği için kendimi çok şanslı hissediyorum. Güzel uygulamalar içinde; iş hayatına ara vermiş kadınlar için işe alım kotalarının oluşturulması, ücretli babalık izinleri, şirket içi mentörluk (danışmanlık) programları var. Sivil toplum kuruluşlarına da, örnek uygulamaları duyurmak, öne çıkarmak; farkındalık yaratmak; ilham veren hikayeleri daha geniş kitlelerle buluşturmak düşüyor. Türkiye Bilişim Derneğimiz de, “Dijitalde Kadın” çalışmalarını öne çıkarmaya devam ediyor. Bilişimci kadınların, daha verimli ve esnek çalışma koşullarına sahip olabilmesi için, bilgi ve deneyim paylaşım ortamlarının oluşturulması ve mesleki haklarının iyileştirilmesine yönelik düzenlemelerde tavsiyelerde bulunuyor. Tüm diğer kadın derneklerinin, kadınların bilişim teknolojilerine yönlendirilmesi çalışmalarını destekliyor. ‘Dijital Dünya Kadınları’ etkinliklerinde; Bilişimle Girişimci Kadınların çoğalması için, rol modelleri öne çıkarıyor, deneyim bilgi paylaşım olanağı sağlıyor çünkü sektörümüz; sadece kendi içinde değil; farklı sektörlerde de iş yapmak isteyen kadınlara kendi işlerini her an her yerden; ihtiyaç duydukları esneklikte yapabilme fırsatı sunuyor.

Derneğimiz ayrıca; Bilişim teknolojileri ile ilgili ulusal ve uluslararası kadın dernekleri ve çalışma grupları ile işbirliği yapıyor. CEPIS (Avrupa Profesyonel Bilişim Dernekleri Konseyi)’nde Women in ICT (Bilişim teknolojileri alanında çalışan kadınların oluşturduğu çalışma grubu); TurkishWIN (Turkish Women International Network) bunlardan birkaçıdır.

S.B: İş, ev ve çocuklarınız arasındaki dengeyi nasıl yönetiyorsunuz ? Kaygılandığınız zaman oluyor mu?

C.S: Sadece bu kaygı değil diğer tüm kaygılar için; hiçbir şeyin mükemmel olmayabileceğini kabul etmek, iyi bir terapi oluyor. Yapabildiklerimi yapamadıklarım yerine koymaya çalışıyorum. Ailemle birlikte, geçirdiğimiz zamanı dolu dolu ve anlamlı hale getirmeye çalışıyoruz. Çocuklarla sohbet saatlerimiz çok değerli; salgın öncesi; haftamın yarısı İstanbul, yarısı Ankara’da geçiyordu. Hafta içi İstanbul’da olduğum günler akşamları mutlaka telefonda görüntülü sohbetlerde günü uzun uzun değerlendirirdik. Fiziksel olarak ayrı kaldığımız zamanları böyle telafi etmeye çalıştık. Salgın döneminde; evden okullarına bağlandıkları, benim de evden çalıştığım geçtiğimiz bir yıl bu sohbetler gün içindeki teneffüslerimize de taşındı.  Konuşmalarımızda her muhasebe var; kendi iş konularım, onların arkadaşları, öğretmenleri ile yaşadıkları mutluluklar, kırgınlıklar gibi… Duygusal zekâlarının gelişmesini, kendilerini hep karşıdakinin yerine koyabilmelerini, çok boyutlu düşünebilmelerini, farklılıklara saygı gösterebilmelerini çok önemsiyorum. Hafta sonları çok daha uzun birlikte vakit geçirebiliyoruz. Cumartesi akşam yemeklerimiz, pazar sabahı kahvaltılarımız çok değerli buluşmalarımız.  Salgın öncesinde haftasonlarımız; aile, arkadaşlar ve spor ağırlıklı geçiyordu. Hepimiz tenis oynuyoruz, çocuklar lisanslı; eşim ve ben amatör… Salgın sonrası bu tempoya geri döneceğimiz günleri iple çekiyoruz.

Eşimin anlayışı ve desteği olmazsa olmazdı; buna çok saygı duyuyorum ve kendisine teşekkür ediyorum. Ancak bu takım oyunu içinde teşekkürü borç bildiğim ailelerimiz var. Çocuklar daha küçükken anneanne ve babaanne günleri ile haftanın çizelgesini çıkarırdık; herkes kendi planına uygun desteğini içtenlikle verdi. Anne ve babam aktif iş hayatlarını çocuklarım doğduğu yıllarda bitirdiler, bana destek olabilmek için. Annem öğretmendi; kızım doğduğu sene emekli oldu.   Babam Milli Eğitim Bakanlığı’nda bürokrattı; oğlum doğunca yükümüz artınca emekli oldu. Oğlum evde bebekken ben onu bırakamadığım için kızım kreşteki ve açık havadaki etkinliklerde hep kız kardeşim (teyzesi) ile yer aldı. Kendilerine sonsuz şükrediyorum.

S.B: Sektörümüze girecek yeni mezunlara ve girişimcilere önerileriniz nelerdir?

C.S: Benim mezun olduğum yıllara göre çok daha fazla sayıda girişimci yazılımcılar, bilişim sektörü teknoloji hizmet sağlayıcı yenilikçi girişimler olduğunu görüyorum. Buna çok memnun oluyorum. Pusula içte. İç ses, yaratılışındaki enerji, kişiyi bir yerlere taşıyor; herkeste aynı değil, bu nedenle kıyaslamalar faydasız. Yola başladıktan sonra her zaman değişiklik yapmak da mümkün. Her buluşmayı, karşılaşmayı öğrenme yolculuğunun parçası olarak görüp ilerlemelerini öneriyorum. Bilişim sektörü tüm diğer sektörleri yatay kesiyor; bu anlamda da tüm sektörlerdeki gelişmeleri çok yakın takip etmek gerekiyor. Teknoloji insan için, iş için… İş ve insanın teknolojiyle buluştuğu ya da buluşma olasılığı olduğu alanları öngörebilenlerin, bunlar arasında köprüleri kurabilenlerin gücü artacak.

Sektörümüzün sunduğu fırsatlar, kişinin her an her yerden, en esnek koşullarda işini yapabilmesine,  her an her yerden müşterilere ve bilgiye erişmesine imkan veriyor. Bilişimle girişimciliğin ardında olmak (kendi işini yapmak anlamında olmasa da kendi gelişiminin, öğrenme yolculuğunun kaptanı olmak da önemli bir girişimcilik), pazarı tüm dünyada oluşturmak, dünyaya her an her yerden açık olmak, bunun peşinde olmak; tavsiyem bu.

S.B: İşte sizi en çok kızdıran nedir? Kitlendiğinizi hissettiğiniz zamanlar olur mu ya da keşke yapmasaydım dediğiniz durumlar, hayal kırıklıkları?

C.S: Genelde sakin olmayı öğrendim. Çok kriz atlattık, bu durumlarda çok çevik olmak, hızlı karar vermek ancak bunları sakinlikle yapmak gerekiyor. Çok kızdığım durumlar genelde günlük akış içinde iş planlarını aksatacak şekilde, özel bir sebep olmadan sözde durmamak oluyor. Kitlendiğimde; gün ortasıysa oda, ortam değiştirip çözemediğim konuyu farklı bir enerji ile düşünmeye çalışırım. Ya da o konuyu park edip bir süre sonra tekrar düşünürüm. Gün sonunda da kendimi korta atıp tek başıma servis atarım; bu benim terapim ve çok probleme yeni bakış açısı yakalamışımdır bu terapi saatlerimde…

Anda yaşanan hayal kırıklıklarının; başarısızlık gibi görünen durumların; büyük öğrenmeler içerdiğini, şans ve kısmeti de birlikte getirdiğini deneyimledim. Anı yaşarken, ateşin içinden geçerken bu kolay olmamakla birlikte; sabretmenin, yaşanan olumsuzluğun nasıl bir bilgelik kazandırdığına, kişiyi bir üst role hazırladığına bakabilmenin, en azından bu yönde çaba göstermenin değerli olduğunu gördüm. Çok çıkardığım ders oldu, ama o durumu yaşamasam o ders çıkmayacağı için; keşke yapmasaydım dediğim durum olmadı pek…

S.B: Gizli kahramanınız kim?

C.S: Kahramanlık deyince aklıma; küçükken Pazar sabahları ailece izlediğimiz ‘Heidi’ gelir. Dram gibi görünen hikayesi içinde yaşamı kutlayabilme enerjisine bayılırdım. Hayat iniş ve çıkışlarla dolu; herkes kendi sınavını veriyor. Koşullar içinde her anı, her nefesi kutlayabilme, şükredebilme gücü diliyorum herkese ve kendime.

Ve rahmetli anneannem; dedemi kaybettiğinde 30 yaşındayken, üç kızı ile dul kalması, üçünün de öğretmen olması için verdiği mücadeleden ve üzerimdeki emeğinden dolayı, kahramanım.

S.B: Hedefleriniz ve hayata bakışınız desek?

C.S: Yaptığım işin stratejisi, önceliklerini düşünüp sürekli kurgu ve planlama yaparken kendi hayatımla ilgili biraz daha akıştayım. Aldığım sorumlulukların hakkını verme çabası beni nereye götürüyorsa oraya gidiyorum. ‘Sen kendi planını yaparken hayatın kendi planı var’ sözüne inanıyorum.

Herkesin ihtiyacı potansiyelini gerçekleştirmek, bir çabanın parçası olmak, ait olmak, kendini iyi ve değerli hissetmek. Ben de, istek ve ihtiyaçlarıma, tutkularıma, mutlu olduğum ya da dert ettiğim meselelere hep yeni açılardan bakmaya çalışıyorum. Bu çabam; anlayış ve idrakimi yeni basamaklara taşımama yardımcı oluyor.

S.B: 20 yaşına dönseydiniz neyi farklı yapardınız?

C.S: Hiçbir şey diyebilirim; seçilmemiş yolları düşünerek takılacağım bir durumla karşılaşmadım çok şükür. O yaşta, o enerji veya içten gelen ya da gelmeyenle; yapabildiğim ve yapamadığım çok şey oldu. Yapabildiklerimle hep ‘bana düşeni yaptım mı?’ diye sormaya devam ediyorum. Kendinden daha büyük bütüne hizmet ediyor olma hissi insanı besliyor; bu yolculukta her kararda ve attığım her adımda; ne kadar egomdayım, ne kadar bütüne hizmet etme duyguları var; kendi muhasebemi sürekli yapıyorum.

 

 

 

 

Önceki Söyleşi: EPDK Bilgi İşlem Dairesi Başkanı Mehmet Yılmazer
Sonraki Söyleşi: TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal

Benzer Yazılar