Sıçramalar

 

 

Bilişim, iletişim ve bu ikilinin vazgeçilmez unsuru olan elektronik alanındaki çalışmalar, yazılımın da sağladığı katma değerle insanlığın ve ülkemizin gelişmesinde önemli rol oynamaya devam ediyorlar. Yaşamın vazgeçilmezlerini tek tek saymaya kalksak nereden başlarız? Önce gıda, ekmek, su, temiz hava, barınma mı gelir; yoksa elimizden düşmeyen cep telefonları ve tabletler başta olmak üzere bilişim aygıtları mı gelir? Yaşamdan bilişimi ve iletişimi alırsak geriye ne kalır, diyenlerden misiniz? Yaşamın bilişimsiz, teknolojisiz, tabletsiz ya da telefonsuz da sürebileceğini düşünenlerden misiniz?

Bilişim tarihimizin ilk adımının 5000 yıl önce Abaküs’ün bulunmasıyla atıldığını söyleyebiliriz [1]. Bin dokuz yüz kırklı yıllarda üretilen ilk bilgisayarlar, tıpkı o yıllarda üretilen radyolar gibi lambalı teknolojiye dayalıydı. IBM’in başında yaklaşık 40 sene görev yapan Thomas Watson, 1943 yılında IBM’in yıllık toplantısında “Dünyada ancak 5 bilgisayarı kaldıracak bir pazar olduğunu düşünüyorum.” diyerek tahminde bulunmuştu. Bu sayıyı aşalı çok oldu. Bilgisayarların sayısının artmasının ardında elbette transistörlü ve ardından mikro işlemcili teknolojilerin gelmesi yatıyordu.

Bilgisayar teknolojilerindeki göreceli ucuzlama ve yaygınlaşma 1960’ların sonunda “Bilişim Toplumu” söylemini getirdi. 18. yüzyılda buhar makinasının bulunması ile tarım toplumundan sanayi toplumuna sıçrama yapan insanoğlu, günümüzde Birinci Endüstri Devrimi (Sanayi 1.0) olarak adlandırılan bu yeni dönem için binlerce yıl beklemek zorunda kalmıştı. [2]

Elektriğin üretimde uygulandığı ilk üretim bandının kullanılması için 86 yıl geçmesi gerekti. 1870 yılında bu ikinci sıçrama ile gelinen dönem İkinci Endüstri Devrimi (Sanayi 2.0) olarak adlandırıldı. Üçüncü Endüstri Devrimi (Sanayi 3.0) olarak adlandırılan ve 1969 yılında başlayan Otomasyon dönemine gelinceye kadar geçen 99 yılda Hollerith’in geliştirdiği delikli kart makinesi, 1890 yılında ABD nüfus sayımında kullanıldı; Çek yazar Karel Çapek, 1921 yılında “robot” sözcüğüne ünlü bilimkurgu romanında yer verdi; İlk analog bilgisayar geliştirildi (1931); “İlk özdevimli, genel amaçlı, sayısal bilgisayar” olan “Mark1”, ABD’de gerçekleştirildi (1944); İlk elektronik bilgisayar ENIAC (Electronic Numerical Integration and Calculator- Elektronik sayısal entegreli/bütünleşmiş hesaplayıcı) geliştirildi (1945); Teknolojik devrimlerin ilk kilometre taşı olan transistorün icat edilmesiyle (1947) modern bilgisayarlar dönemi başladı.

Alan Mathison Turing’in, düşünen makineler yaratma olasılığı hakkında düşüncelerini paylaştığı makalesi, bir dönüm noktası yarattı (1950). 1956 yılında İngiltere’de New Hampshire’da bulunan Dartmouth College’da yapılan bir konferansta “yapay zekâ” terimi ilk kez ortaya atıldı. Tümleşik devre geliştirildi (1958); İlk silikon yongalar (çipler) ortaya çıktı (1961). İlk mini bilgisayar 1962’de kullanılmaya başladı. Küçük adımların atıldığı bu dönem büyük sıçramaların yaşandığı bir dönem oldu. Dönemin sonunda, 11 Temmuz 1969’da Ay’a ayak basan ilk insan olan, Neil Armstrong da “[Bir] insan için küçük, insanlık için dev bir adım” diyerek sanki bu sıçramaları özetlemiştir.

Sanayi 3.0 dönemi, internetin yaygınlaştığı 2012 yılında tanımlanan Dördüncü Sanayi Devrimi (Sanayi 4.0) dönemine kadar 43 yıl sürdü. Bu dönemin başındaki “Bilişim Toplumu” akımı ile mini bilgisayarların yaygınlaşmasının koşut olduğunu görüyoruz.

1980’lerin başındaki kişisel bilgisayar dönemine kadar yatırımlar bilişim toplumuna dönüşüm amacıyla yapılmaya başladı. 1990 yılında “world wide web – www” CERN araştırma merkezinde uygulamaya alındı. ArpaNet ile başlayan, 1986’da Ege Üniversitesi’nin EARN’e (Avrupa Akademik Araştırma Ağı) bağlanmasıyla ülkemizin de tanıştığı internet dünya çapında yaygınlaşmaya başladı. Sıçramaların arası 10 yıllar düzeyinde olmaya başladı. 2000’lerin başında internet ortamında hizmet veren firmalar ve hizmetler artmaya başladı; Google (1998), Wikipedia (2001), Facebook (2004), Youtube (2005), Twitter (2006)…

Bugün yeni bir sıçramanın eşiğindeyiz: Sanayi 5.0 ve “Avrupa Yeşil Mutabakatı”. Çevre dostu üretim ve yaşam için bilişim teknolojilerinin kullanılması konuları öncelikli olarak gündemdeki yerini aldı. Yapay zekâ, robotlar, uzaktan eğitim, uzaktan çalışma, uzaktan sağlık, siber güvenlik, algılayıcılarla (sensörlerle) çevrelenmiş; 4G, 5G ile hızlanan mobil iletişim, yaygınlaşan cep telefonları ve tablet gibi taşınır aygıtlar ile şekillenen -küresel Kovid19 Salgını ile hızlanan sayısal dönüşümle alışmaya başladığımız- yeni yaşam gündemimizde.

Sıçramaların sıklıkları artarken, insanlığın ulaşmış olduğu bu teknolojik gelişme hızı geleceğimizin şekillenmesinde yol gösterecek yeni adımları daha dikkatli atmamız gerektiğini anımsatıyor. Çevreyi kirletmeden, doğayı koruyarak adım atmanın yeni simgesi “Yeşil Mutabakat” ile daha sağlıklı, daha yaşanabilir bir dünya için şimdi yeniliklerin peşinden koşma zamanı.

Nereden çıktı bu “Yeşil Mutabakat”, dediğinizi duyar gibiyim. Küresel ısınma, iklim değişiklikleri, yağmurlar, seller, kuraklık, büyük orman yangınları, Antarktika ve Kuzey Kutbunda eriyen buzullar, kuruyan göller gündemimizde daha çok yer almaya başladılar. Bu kadar hızlı sıçrama yapan insanoğlu acaba zücaciye dükkanına girmiş fil gibi biricik yaşam alanımız dünyamızı yıkıma mı sürüklüyor?

1804 yılında dünyadaki insan nüfusu 1 milyarı buldu. Bu nüfusun iki katına çıkması için 123 yıl geçmesi gerekiyordu. 1927’de 2 milyar oldu. Yalnızca 33 yıl sonra, 1960 yılında 3 milyar olan dünya insan nüfusu 1974’te, 14 yıl içinde 4 milyara; 1987’de, 13 yıl sonra 5 milyara; 12 yıl sonra, 1999 yılında 6 milyara ulaştı. 20. yüzyılın başında yaklaşık 1,6 milyar olan nüfus Yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 4 kat artarak 2000 yılında 6,114 milyar olmuştur. 1 Kasım 2011 günü 7 milyar olan nüfusun 2048 yılında 9 milyar olacağı tahmin edilmektedir. Her sıçramanın insan yaşam süresini artırdığını söylemek yanlış olmaz.

Tarihsel açıdan “Beşeri Sosyal Gelişme” göstergelerinin de “Dünya Nüfusu” ile aynı doğrultuda arttığını görmekteyiz. Nüfus artışının aynı zamanda teknolojideki gelişmelerle de koşut olduğu görülmektedir.

Fütüristlerin yaptığı uzgörü çalışmalarında 2050 ve sonrası için dünya nüfusunun 10 milyarı aşacağı durumlar ele alınmakta.  Senaryolara göre kaybolacak meslekler, oluşacak yeni meslekler, kimin nasıl etkileneceği, hangi alanlara yönelmek gerektiği gibi konular masaya yatırılmaktadır.

Dr. Mustafa Aykut “2040’a Ne Kaldı?” adlı kitabında (Sf. 31) “Eğitimde uzgörü olmazsa geleceğin mesleklerini bilmeden insan kaynağınızı nasıl en değerli hale getirebilirsiniz? İstihdamı nasıl artırabilirsiniz? […] Bu soruların yüzlerce benzerini türetmek mümkün. Hepsinin yanıtı ortak. Uzgörü olmadan gelecekte başarılı olamazsınız.” diyerek gelecek için alınacak kararlardaki başarının sırrını paylaşmıştır. [3]

Bu yeni senaryoların ele alınabilmesi için -“Nil” nehri gibi uzayan yaşam sürelerini de göz önünde bulundurarak- dünyamızın yaşanabilir bir çevreye sahip olması gerektiği kaçınılmazdır. Sürdürülebilir, “Çevre Dostu” yaşam için yaptığımız “Yeşil Mutabakat”ın son sıçramamız olmaması için bilişimi ve teknolojiyi kullanarak herkesi, her kesimi en hızlı şekilde bilinçlendirmeli ve uzaktan da olsa eğitmeliyiz.

 

İ. İlker Tabak

TBK Bilişim AŞ, YK Bşk.

Kaynaklar:

  1. Bilişimin Yarım Asırlık Çınarı – Türkiye Bilişim Derneği (1971-2021),TBD Yayını, 2021
  2. Vikipedi
  3. 2040’a Ne Kaldı? Bir Fütüristin Gözüyle ‘Gelecek’, Dr. Mustafa Aykut, Nemesis Kitap, 2021, sf. 31

 

 

 

Önceki Bilişimde Özenli Türkçe: Türkçemizin Matematiksel Düzenliliğine Örnekler: Büyük ve Küçük Ünlü Uyumları
Sonraki TBD Bilişimde Özenli Türkçe Çalışmaları Uluslararası Bilgisayar Bilimleri ve Mühendisliği Konferansı’nda paylaşıldı

Benzer Yazılar