TOBB Türkiye Yazılım Meclisi Başkanı Melek Bar Elmas ile Söyleşi

TOBB Türkiye Yazılım Meclisi Başkanı Melek Bar Elmas:

“Sadece İlkokula Kodlama Dersi Koyarak Türkiye’yi Bilişim Çağına Hazırlayamayız”

 Kadın Girişimciler Derneği’nin kurucu üyesi olan Elmas  “Türkiye zeki insanların olduğu, girişimci ve çok parlak fikirler üretebilen bir ülke. Ancak bu doğal yetkinliklerimizi eğitim sistemimizde yok ediyoruz. Aile kültürü içerisinde çocuklarımızın cesaretini kırıyoruz” dedi.

 “Üretkeniz.Biz” projesi kapsamında yaşlılar için köy kurmayı hedeflediklerini belirten Elmas, amaçlarının şu anda yaşlılara biçilen rolün ve yaşam biçiminin alternatifini sunmak, yaşlıların üretken ve mutlu olabileceği ortamlar yaratılabileceğini göstermek olduğunu söyledi.

 Arzu Kılıç

Bilişim sektörünün çok yakından tanıdığı başarılı kadın girişimcilerimizden Melek Bar Elmas ile sohbet ettik.

Türkiye’nin ilk bilgisayar mühendislerinden birisi olan Melek Bar Elmas Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden mezun. TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Türkiye Yazılım Meclisi Başkanı, Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) kurucu üyesi ve Üretkeniz.Biz projesinin kurucu başkanı.

 Melek Bar Elmas 2000’de Birleşmiş Milletler (BM)  Mükemmel Kadın Girişimciler sitesinde 9 Türk İş Kadını arasında yer almış. 2001’de Dünya Gazetesi tarafından Bilişim dalında En Başarılı İş Kadını ve Ekonomist Dergisi tarafından Yılın Kadın Girişimcisi, 2004’de IBC Cambridge tarafından 21.YY’ın Sıra Dışı Entelektüel’i ve gene aynı yıl American Biographical Institute tarafından 21.YY’ın Büyük Düşünürü ödüllerini almış.

 1994’de MERLİN Bilgisayarı kuran Elmas, Türkiye Bilişim Derneği (TBD)’nin aktif üyelerinden.

 Çocukken de girişken, afacan ve öğrenmeye açık birisi olduğunu belirten Elmas, “Mühendis olmak istiyordum. Bu konuda babamdan çok etkilenmiştim. Mühendislerin insan yaşamını değiştirme ve kolaylaştırma gücü çok etkilemişti beni” dedi.

Kültürel sorunlarla uğraşmak ve aile bireyleri arasında dengeyi oluşturmanın en sıkıntı çektiği konulardan birisi olduğunu vurgulayan Elmas, bu sorunun halen çok geçerli olduğunu ve ’Evin bütün sorumluluğu kadındadır.’ temasının kültürel kod olarak işlendiğini aktardı.

Türkiye’nin ilk bilgisayar mühendislerinden ve Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomi Komisyonu’nun (UNECE), ‘‘Mükemmel Kadın Girişimciler’’ listesindeki 9 Türk kadın girişimciden birisiniz. Ayrıca 2001’de Dünya Gazetesi tarafından Bilişim dalında En Başarılı İş Kadını ve Ekonomist Dergisi tarafından Yılın Kadın Girişimcisi seçilmişsiniz. Hangi çalışmalarınızdan dolayı bu başarıları elde ettiniz?

Birleşmiş Milletler (BM) niye seçti bilmiyorum. Bir gün BM’den bir mail geldi. Biz tüm dünya genelinde mükemmel kadın girişimciler ağı oluşturuyoruz. Kadınları seçiyoruz. Amacımız da kadın girişimciliğini desteklemek. Siz de seçilenlerden bir tanesisiniz. Yetkilinizin İstanbul’da Tarabya Otel’inde belirtilen saat ve tarihte olmasını istiyoruz diye bir mail. Gittim. Oradaki 9 kadından birisi de bendim. Dediler ki bir sitede size yer vereceğiz.

Sonra Cenevre’de bir toplantıya davet edildik. Tabii kendi bütçemizle gittiğimiz için Cenevre’ye sadece 4 kadın gidebildik. Bunlardan birisi Meltem Kursan, diğeri Turk İnternet Com’un sahibi Fusun Sarp Nebil’di. Oraya gittiğimizde inanılmaz büyük bir organizasyonla karşılaştık. Yanılmıyorsam Kırgızistan’dan bir tane kadın girişimci seçilmiş ve 40 kişilik bir heyetle gelmiş. Ticaret Bakanı, Sivil Toplum Kuruluşları orada. Biz sadece 4 kadın Türkiye masasına oturduk. Yanımızda da İsviçre masası var. İsviçre masasına da bir Türk seçilmiş. Kadıncağız topladı eşyalarını dedi ki; “Ben her şeyden önce Türküm. Bu çok kötü ve zayıf bir görüntü Türkiye adına. Ben en iyisi Türkiye masasına oturayım. Biraz kalabalık olsun”.

KAGİDER fikri doğdu

 Dönüşte tesadüfen Meltem Kursan ile aynı uçaktaydık. Sohbet ederken şunu fark ettik. Hepimiz kendi alanlarında çok nadiriz. O kadar çok işin içindeyiz ve o kadar çok işle meşgulüz ki dertlerimizin ne kadar ortak olduğunun farkında değiliz. O ilaç sektöründe ben bilişim sektöründeyim. Sektörler farklı olsa da çok benzer dertlerimiz var. Örneğin çocuklara zaman ayırmak, akşam vaktinde evde olabilmek, erkek dünyasında kadın olarak var olabilmenin güçlükleri gibi. Sonra biz ayda bir gün sabah kahvaltısında ekip olarak bir araya gelip bu ortak sorunlar hakkında ne yapabiliriz konusunu konuşmaya karar verdik. Gülfem Tömen, Esra Aksoy, Meltem Kurtsan, ve ben. Dört kadın ayda bir cumartesi günü kafede buluşmaya başladık. 6 ay içerisinde KAGİDER (Kadın Girişimcileri Derneği) fikri böyle doğdu. İsmini de buluştuğumuz kafenin peçetesinde, yazıp deneyerek bulduk. O sırada Meltem Kurtsan TÜSİAD’ın “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” başkanıydı. Meltem, projemizi ve fikirlerimizi komisyona iletti. TÜSİAD bize finansal ve salon desteği verdi. Sonra gazetede, dernek kuracağımızı  duyurduk ve ilgilenenlerin katılması için açık çağrı yaptık. 37 kadın toplandı. 6 ay tüzük ve içerik tartışmaları sürdü. Böylelikle 2002’de KAGİDER kuruldu. BM ‘‘Mükemmel Kadın Girişimciler’’ ödülü bizi buralara kadar getirmiş oldu.

-Neden girişimci oldunuz, sizi girişimciliğe iten faktörler nelerdi?

Neden girişimci oldum? Aslında girişimciliği sadece işveren olarak görmüyorum. Ben zaten girişimci bir çocuktum. Bir proje olurdu ben yapardım. Yönetmeyi severdim ve her taşın altından  çıkardım. Çocukken de girişken, afacan ve öğrenmeye açık biriydim.

Mühendis olmak istiyordum. Bu konuda babamdan çok etkilenmiştim. Mühendislerin insan yaşamını değiştirme ve kolaylaştırma gücü çok etkilemişti beni.

Kendi şirketimi niye kurdum diye sorarsanız. Kızımı dünyaya getirdiğimde çocuğumla daha çok zaman geçirmek istediğimi fark ettim.

O zaman Finans sektörüne yazılım geliştiren teknoloji firmasında yönetici olarak çalışıyordum. 1982-1990 yıllarında Finans sektöründe yazılım geliştirmek çok ağır bir işti. 3 gün şubeden çıkmadığımı bilirim. Zaten bankacılık da o zaman için çok zordu. Şimdi de ağır ama o zaman daha ağırdı şartlar. Teknoloji yoktu. Her şey elle yapılıyordu. Bu şartlarda çocuğumla vakit geçiremeyeceğimi anlayınca kendi işimi kurdum.

Kendi işinizi kurunca zamanı da kendiniz yönetirsiniz diye düşünürdüm. Tabii böyle olmadığını sonradan anladım. Farkında değildim daha zor olduğunun. Çok daha zormuş ☺

Tek bir hedefim vardı. O da zamanımı kendim kontrol edebilmek. Bunun kendi işinizi kurduğunuz zaman ne kadar zor bir söylem olduğunu sonradan öğrendim tabii.

-Girişimci olmak için güçlü bir karaktere ve ayırt edici özelliklere sahip olmak lazım. Girişimci karakterinizden ve çalışma disiplininizden bahseder misiniz?

Girişimcilerdeki ortak özelliklere baktığınızda biraz maceracılık var, risk alma sevdası var. (Risk alabilen insanlar girişimci olabiliyorlar.) Cesaret var. Ekip oluşturabilme ve ekip yönetebilme kabiliyeti, kıvraklık ve esneklik var. Bunlar olduğu zaman girişimci olunabiliyor. Bunların birçoğuna sahip olduğumu düşünüyorum.

-Araştırmalara göre; Türk kadın girişimcilerinin sayısının Avrupa ülkelerinin bir hayli gerisinde. Örneğin Almanya’da kadın girişimci sayısı % 30 civarındayken Türkiye’de bu rakam % 10.7. Bunun bir çok nedeni var; Toplumun kadına yüklediği görev ve roller, ataerkil yapı, kadının kendi dışındakiler için duyduğu sorumluluk (ev, aile, yaşlı kimselerin bakımı), kendine duyduğu güvendeki eksiklik, yeterince destek bulamaması gibi. Siz bu sorunlarla karşılaştınız mı?

Ben bir kadından mı akıl alacağım, bir kadın mı beni yönetecek?

Sermayeye erişim konusunda bir sıkıntı yaşamadım. Ailemde erkekler kayırılmadığı için şanslıydım. Ama etrafımda bu sıkıntıyı yaşayan çok insan vardı. Evin tüm mal varlığı maalesef erkeklerin üzerinde oluyor.

Kültürel sorunlarla uğraşmak ve aile bireyleri arasında dengeyi oluşturmak benim en sıkıntı çektiğim konulardan birisi. Bu sorun halen çok geçerli. Kültürümüzde ‘Evin bütün sorumluluğu kadındadır’ teması o kadar içselleştirilmiş ki…İnsanlar hangi koşulda olursa olsun sizden bunu bekliyor. Gerçekten bununla mücadele etmek zor. Ben hala zaman zaman bu zorluğu yaşıyorum.

İş hayatında Melek Bey diyen çok olur ☺ TOBB erkek egemen bir grup. Orada kadın olarak var olmak gerçekten zor. ‘Kadından mı akıl alacağım, bir kadın mı beni yönetecek?’ kaygısı yaygın. Sonuçta TOBB, girişimci ve güçlü karakterli insanlardan oluşuyor. Kültürel kodları çok derinde ve güçlü. Dolayısıyla oralarda var olmak gerçekten çok zor.

İş hayatımda cinsiyeti hep geride tuttum. Erkek ya da kadın ayrımı yapmadım. Proje ve fikir üzerine odaklandım. Güzel proje, iyi çalışan ekip önemli. Cinsiyeti ne olursa olsun. İş hayatımda aktif olarak var olabilmemin sebebi disiplinli çalışmam, yaratıcı proje üretmem ve ürettiğimiz projeyi düzgün yapmam.

İnandığım konuda çok azimliyimdir

Kolay yılmam hiçbir konuda. Azimliyimdir. Ancak her konuda azimli değilim. Bir şeye çok inanırsam azimliyimdir. Kolay kolay vazgeçmiyorum. Sorgulayıcı bir kişiliğim var. Sorgulayıcı kişiliğim beni mühendis olmaya götürdü, mühendis olmam da sorgulayıcı kişiliğimi destekledi. Bunlar duruş olarak önemli şeyler.

Bir gün annem bana; “Sen ne olursan ol. Evinin kadınısın” demişti. Günün sonunda toplum seni böyle görüyor maalesef.

-İyi bir fikrimiz varsa, o fikri iyi yapacağımıza inanıyorsak, o işin finansmanını bulabilir miyiz?

Kesinlikle. Ben finansmanı tüketicinin sağlaması gerektiğini düşünüyorum. Hayatımdaki bütün işlerde sağdan soldan finansman bulmadım. Bir fikrim varsa ve o fikir kimin işine yarıyorsa gittim. Fikrimi anlattım. Sattım geldim.

Ürettiğiniz her şey bir ihtiyaca yönelik olmalı

İhtiyacı olunmayan bir şeyi yaparsanız satamazsınız onu. Dolayısıyla ürettiğiniz her şey bir ihtiyaca yönelik olmalı. İhtiyacın doğru tespit edilmesi ve o ihtiyaç için sorunu çözecek kişiye gidilmesi lazım. O kişi zaten sizi finanse eder. Bugün bu iş çok daha kolay. Biliyorsunuz kitlesel fonlamalar var. Projelerinizi koyuyorsunuz. Herkes üç beş para veriyor. Kocaman bir finansman elde ediyorsunuz.

İhtiyacın doğru tespit edilmesi ve o ihtiyaca doğru çözümün üretilmesi durumunda o işin para kazanmadığı durumu görmedim. Tabii ki fikir üreten kişi hiç satışla ilgili değil ticarileşme derdinde değilse onu ayrı kategoriye koyun. Orada bir cehalet ve kendini bilmezlik yatıyor diye düşünürüm. Ama bunu satmak için sokağa çıkacağım diyorsa birisi ihtiyacı doğru tespit etmiş ve doğru çözüm üretmişse başarılı olur.

Projeyi dillendirmek konusunda her fikrin ulu orta her yerde konuşulmasını doğru bulmuyorum. Kiminle neyi konuşacağınızı bilmek çok önemi bir meziyettir. Hangi konuyu kiminle konuşacağınızı, neden bu şekilde konuşmanız gerektiğini, net bir fikriniz yoksa konuşmamanız gerektiğini bilmeniz gerekiyor. Sansasyon yaratmak istemiyorsanız bunlara dikkat etmeniz lazım.

-“En güçlüler değil, değişime en fazla uyum sağlayanlar ayakta kalır.” Charles Darwin’in sözü 21. yüzyıldayız. Dijital çağdan her şeyin web tabanlı, on-line, mobil olduğu zamanlardan geçiyoruz. Sürdürülebilir başarı ve hedeflerimize ulaşmak için sahip olmamız, kullanmamız gereken beceriler değişiyor. Yeni nesil insanlığın ihtiyacı olan yeni nesil işler yapmak lazım. Bu nedenle gelecekte girişimciliğin yeni modelleri neler olacak?

Uyum sağlamak için öğrenmek zorundasınız

Girişimciliğin ruhunun değişmeyeceğini düşünüyorum. Bazı şeyler var ki çok evrensel. Çocuk sahibi olmak beşinci yüz yılda neyse yirminci yüzyılda da o. Girişimci olmak geçmişte neyse şimdide o. Ticaretle uğraşmak beşinci yüzyılda neyse şimdi de o. İşin ruhu değişmez. Sadece tarzlar, yöntemler ve yapış biçimleri değişiyor.

Girişimci ruhunun ve temel yetkinliklerinin değişeceğini düşünmüyorum. Her çağın girişimcisinin bilmesi gereken şeyler var. Örneğin siz bir Kızılderili kabilesinde girişimciyseniz ateş ve dumanla haberleşmeyi bilmek zorundaysanız, bugün yirmi birinci yüzyılda girişimciyseniz interneti, sayısal ortamı iyi bilmek zorundasınız. Bu kadar basit. Bunun bulunduğunuz çağdaki teknik malzemeyi tanımakla ilgisi var. Bu girişimciliğin gereğidir. Bulunduğunuz çağdaki teknolojiyi amaçlarınıza uygun biçimde hızlıca kullanma becerisini konuşuyoruz. Bu temel özellik değişmiyor bana göre. Uyum sağlamak için öğrenmek zorundasınız.

Bireysel girişimcilik daha da büyüyecek, KOBİ sayısı azalacak…

Gelecekte ne olacak diye baktığımızda. Bence bireysel girişimci sayısı artacak. Şimdi KOBİ’lerin sayısı çok. Büyük şirketlerin sayısı az. Bireysel girişimci de az. Meslek odaklı bireysel girişimler var. Avukat, diş hekimi, doktor gibi. Çok az meslek şu anda bireysel girişimi destekliyor. Gelecekte bireysel girişimciliği destekleyecek meslek sayısı artacak. Örneğin evinde bir kadın 3 boyutlu yazıcıyla takı tasarımları yapıp satabilecek. Eskiden ekip olarak yapılan işler teknoloji geliştikçe daha tekil hale gelecek. Dolayısıyla bireysel girişimciliğin daha da büyüyeceğini, KOBİ sayısının azalacağını ve büyük şirketlerin de üretmeyip, iyi bir organizatör olacaklarını düşünüyorum. Kendi temel üretim faaliyetlerinden uzaklaşacaklar. Büyük şirketler, küçülerek daha çok üreticileri yöneten, bunlara lojistik desteği sağlayan, organizasyon yapan kurumlar haline gelecekler. Bu durumda ne olacak? Bu sistem içerisinde bir girişimin veya girişimcinin başarılı olması için teknik bilgisinin çok iyi olması ve ayaklarının sağlam yere basması gerekiyor. İnsanlar daha çok yetkinliğe ve iyi bir eğitime ihtiyaç duyacak.

Milli gücün anahtarı yerli yazılım diyoruz. Yerli yazılım için de nitelikli inan gücünü nasıl yetiştireceğiz?

“Bilişimde Yetkin İnsan Gücü” nü konuşuyoruz

Biz bu sene TOBB’da “Bilişim’de Yetkin İnsan Gücü” konusunu çalışıyoruz. Bu sene TOBB Türkiye Yazılım Meclisi’nin ana teması bu. İş gücü değil insan gücünü konuşuyoruz. Burada bahsettiğimiz şey; annenizin de rahatlıkla skype veya internet bankacılığını gibi teknolojileri kolayca kullanabilmesi. Çocuğunuzun da strateji oyununu bilgisayarından oynayabilmesi ve sizin de işinizi en doğru şekilde bilgisayar ortamında yapabilmenizi konuşuyoruz. Sadece çalışan gücü, bilişimde yönetici konularını konuşmuyoruz. Çünkü Türkiye iyi bir teknoloji tüketicisi ama iyi bir teknoloji okuryazarı değil. Bizler teknolojiyi sadece tüketiyoruz. Teknolojinin yapılması, üretilmesi aşamasında genellikle güçsüz kalıyoruz. Bilişim’de yetkin olmak topyekûn bir hareket.

İlkokula sadece kodlama dersi koyarak Türkiye’yi bilişim çağına hazırlayamayız

Bir ders ekleyelim okullara. Kodlama mesela. Bunun sorunu çözeceğini zannetmiyorum. İlkokula sadece kodlama dersi koyarak Türkiye’yi bilişim çağına hazırlayamayız. Çünkü bu bir bakış açısı. Bu bir yorum ve çocuklara farklı bir bakış açısı verme meselesi. Örneğin İrlanda son zamanlarda eğitim konusunda çok başarılı sonuçlar alıyor. Ev ödevi tamamen yasak orada. Çocuklar için daha fazla sosyal alan açmaya çalışıyorlar.

Ben espri olarak şunu söylerim; Biz bir Google çıkaramadık. Çünkü evimizde garaj yok. Garaj neyin simgesi? Çocuğunuz için yaratıcı olabileceği alan yaratmanızı, özgür alanı ve zamanı temsil ediyor. Garaj fiziki bir mekânı simgelemiyor. Orada çocuklar babalarının arabasını tamir etmek, ailelerinden kaçmak ve oyun oynamak için garaja giriyorlar. Sonra oradan fikirler ürüyor. Çocuklarınıza bu alanı ve zamanı bırakırsanız ve birlikte hareket etmeyi öğretirseniz o zaten yaratıcı olur. Çocukların doğasında var zaten yaratıcılık. Bu nedenle bir tane programlama dersi koyalım ve bu sorunu çözelim gibi bir bakış açısının doğru olmadığını düşünüyorum. Bu güzel bir adım evet. Ama yeterli değil.

Türkiye oldukça zeki insanların olduğu, girişimci ve çok parlak fikirler üretebilen bir ülke. Ama bunu eğitim sistemimizle yok ediyoruz. Aile kültürü içerisinde çocuklarımızın cesaretini kırıyoruz. Sonunda üniversiteden çıkan çocukların her biri ben KPSS’ye gireceğim diyen çocuklar haline dönüşüyor.

Bizim köy enstitüleri gibi çok başarılı projelerimiz var

Eğitim sistemimizi baştan sona düşünmemiz lazım. Türkiye burada önemli deneyimleri olan bir ülke. Bizim köy enstitüleri gibi çok başarılı projelerimiz var. Ben öğretmen okulu mezunuyum. Yatılı okudum. Öğretmen okulunda öğrendiğim şeyler hiçbir zaman öğretmenlik yapmamama rağmen tüm hayatım boyunca bana liderlik etti. Biz orada çok önemli şeyler öğrendik.

Geçmişi hatırlasak ve o geçmişimizi biraz modernize etsek yeterli. Zaten denenmiş ve başarılı olmuş modeli olan bir ülkeyiz. Bütün sistemi ülke çıkarları için günümüze uyarlasak çok hızlı ilerleriz. Modeli sokakta aramayalım. Diğer ülkeler eski modelimizi incelerken biz gidip onlar ne yapıyor diye bakıyoruz.

Bilişimde sadece çalışan değil tüm ülke olarak yetkin olmamız önemli.

Yıllar önce internet çok daha çok yeni iken eşimin kuzeni yurtdışından Türkiye’ye gelmişti. Onun internetten yaptıklarına baktığımda hayran kalmıştım. Mesela “Do It Yourself” yani kendin yap kültürü yurtdışında çok yaygın. Bizde az. Annemizin yaptığı dantellerden ve yemeklerden öteye gitmiyor. Şu an bizim çocuklarımız yarış atı gibi yetişiyor maalesef. Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.

Toplumun insanlara biçtiği ve dayattığı roller bizim çocukluktaki yaratıcılığımızı, girişkenliğimizi etkiliyor. Bu topyekûn bir savaş. Bu savaşı hep birlikte verirsek ancak o zaman düzelebiliriz diye düşünüyorum.

Son olarak “üretkeniz.biz” projenizden bahseder misiniz?

Benim hayat duruşuma bakarsanız o duruşta şunu çok net görürsünüz: Kendimin taraf olduğu sorunları toplumla birlikte çözmeyi çok önemsiyorum. Örneğin bilgisayar mühendisliği okurken Türkiye Bilişim Derneği (TBD)’nin üyesi oldum. Ben bilgisayar mühendisi olacağım ve bu meslekte karşılaşacağım sorunları TBD ile çözmeliyim diye düşündüm. Kadın girişimci oldum. Kadın girişimci derneği yoktu. KAGİDER’in kurulması için çalıştım.

Çocuklarım üniversiteye hazırlanırken gençlerin kariyer planı konusunda çok sıkıntı yaşadıklarını gördüm. Bu konuda çözüm üreten “Gelecek Daha Net Gençlik Platformu” vardı. Gittim o platforma destek verdim. Önemli olan kurmak değil. Benim sorunlarıma çözüm üreten ve üreteceğine inandığım bir sivil toplum hareketi varsa her zaman orada olmuşumdur. Ama her konuda değil tabii ki. Benim taraf olduğum sorunlarda.

Yaşlılar için üretkeniz.biz köyü kurmayı hedefliyoruz

Ülkemizin içinde bulunduğu bir sorun var. Aslında sadece ülkemizin de değil. Tüm dünyanın sorunu. Ömürler uzuyor. Ama sosyal olanaklar buna paralel gelişmiyor. Dolayısıyla her birimiz annemize babamıza bakmak zorundayız. Öte yandan genç işsizliği çok fazla. Bugün bir gencin evinin kirasını öder hale gelmesi 30’lu yaşları buluyor. Dolayısıyla çocuklarımıza da bakmak zorundayız.

Bizim kuşağımız teknolojinin en hızlı değiştiği kuşak. Büyük bir çoğunluğu ortalama 40 yaşında işsiz kalıyor ya da yeni bir işe girmek zorunda kalıyor. Çünkü sistem onu dışarı atıyor ve kendisi çocuklarına kendi sorumluluğunu devretmek istemiyor. Ben de böyle birisiyim. Yaşlılığımı çocuklarıma bir sorumluluk olarak vermek istemiyorum. Ama öte yandan biz televizyon karşısında ölümü beklemek de istemiyoruz. Çünkü hayatta olduğumuzu ve hala işe yaradığımızı da hissetmek istiyoruz. Biz dağları delen Ferhat’la Şirin’le büyüyen kuşağız çünkü. Pasif olmak hoşumuza gitmiyor. Üretkeniz.Biz projesi fikir olarak buradan ortaya çıktı. Amacımız 35-70 yaş arasında her hangi bir nedenle tam zamanlı çalışamayan ya da çalışmak istemeyen bireylerin tekrar ekonomiye kazandırılması ve yaşlılar için yaşam alanlarının oluşturulması.

Türkiye’de yaşlılara biçilen rol çok kö

Üretkeniz.Biz köyü kurmayı hedefliyoruz. Yeri henüz belli değil. Amacımız şu anda yaşlılara biçilen rolün ve yaşam biçiminin alternatifini sunmak. Şu anda Türkiye’de yaşlılara biçilen rol çok kötü. Hasta olma, sesini çıkarma, çok fazla istekte bulunma, televizyonla idare et, önüne ne koyuluyorsa onu ye ve her şeyle mutlu ol. Bulunduğun ortamda mutlu ol ve bir şey talep etme. Çünkü çocuklar çalışmak zorunda ve yaşlılarla ilgilenecek vakit yok. Biz bu algıyı değiştirmek, yaşlıların da üretken ve mutlu olabileceği ortamlar yaratılabileceğini ve bu sorumluluğun çocuklardan alınabileceğini göstermek istiyoruz. Amacımız Türkiye’de bir model oluşturmak. Yaşlılar için başka bir dünya var. Onlar da üretken olabilirler. Böyle bir hayalimiz var. Bu bir sivil toplum hareketi.

Projemizin eğitim kısmındayız şu an. Eğitimlere başladık. Yaklaşık 190 kişi eğitimlerimize katıldı. Örneğin “Zekâ Bunun Neresinde?” adlı eğitim yaptık. Kurumlara danışmanlık ve yarı zamanlı uzman desteği vermeye başladık. Şu anda arkadaşlarımızın üretken olacağı alanları yaratmak için çalışıyoruz. Köyümüzü 2027 yılında kurmayı hedefliyoruz.

Önceki BTK-USOM Açığı Gördü, Zararı Önledi
Sonraki II.Uluslararası Bilişim ve Lojistik Konferansı 25 Mayıs'ta Gerçekleşti

Benzer Yazılar

Röportajlar

“Zehirli Ağacın Meyvesi de Zehirlidir”

Avukat Gürkan Özocak: “Sosyal Medya Hesaplarınızdan Çocuğunuzla İlgili Asgari Düzeyde Fotoğraf Paylaşın” 221

Röportajlar

Nezih Kuleyin ile “Sanayi 4.0” Hakkında Söyleşi

TOSYÖV Başkanı Nezih Kuleyin: “Endüstrinin ihtiyacı olan işgücünün niteliği her an ana gündem konusu olmak zorunda” 136